DÜNYA SU GÜNÜ


Birleşmiş Milletler tarafından alınan karar uyarınca 1993 yılından bu yana 22 Mart tarihi “Dünya Su Günü” olarak kabul edilmektedir. Geçen otuz yıllık süreç içinde Birleşmiş Milletler, küresel olarak su sorununun çeşitli yönleriyle ele alınmasını sağlamak için her yıl için farklı temalar belirlemiştir. Bunlar kapsamda; suya erişim hakkı, su adaletsizliği, su tasarrufu, su yönetimi, atık sular, yeraltı suları, tüm canlılar için su, su ve sanitasyon, suyun değeri ve benzer konular söz konusu olmuştur. 2023 yılı için belirlenen konu “Ortaklıklar ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak”dır. Yaşadığımız son 300 yıl boyunca, dünyamızın sulak alanlarının yaklaşık % 85’i kaybolmuştur. Dünya nüfusunun yaklaşık 850 milyondan fazlası yüksek ve kritik seviyelerde su stresi olan ülkelerde yaşamakta, 2,1 milyardan fazla insan ise temiz suya ulaşamamaktadır. Öte yandan, insan eliyle yaratılmış olan iklim ve çevre krizinin en çok etkilenen ve krizin büyümesinde rolü olan konulardan birisi su’dur. Gerek yerüstü ve gerekse yeraltı sularının bir bölümü insanların faaliyetleri nedeniyle kirlenmekte ve yok olmaktadır. Suyun geleneksel olarak kontrolsüz kullanımı, kirletilmesi ve israf edilmesi; doğanın geleceği ve yaşanabilir bir dünya için ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Güvenli suyun, yeterli ve sürekli olarak bulunabilir ve erişilebilir olması bir yaşam ve insani hak olarak görülmektedir. Bu kapsamda uygulanan ve geliştirilen tüm su politikalarında ve su yönetiminde, bu hakkın ayırımsız ve tam olarak hayata geçirilmesi ana amaç olmalıdır. Tüm dünyaca benimsenmiş olan ve 17 ana maddeden oluşan “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nden sadece birisi “Temiz Su ve Sanitasyon” başlığı altında ve doğrudan su ile ilgilidir. Ancak, dünyamızda sürdürülebilir ve yeterli biçimde temiz su varlığı sağlanamazsa belirlenen bu hedeflere ulaşılmasının mümkün olamayacağı gerçeği de çok açıktır. Yakın zamanda ardı ardına yaşanan salgınlar, depremler ve sel afetleri günümüzde suyun önemini bir kez daha gözlerimizin önüne getirmiştir. Yaşanılan Kahramanmaraş merkezli ve 11 ili ciddi biçimde etkileyen depremin ardından 1,5 ay geçmesine rağmen bölgedeki depremzedelerin içme suyuna ve hijyen ve sanitasyon amaçlı suya ulaşmada karşılaştıkları sorunlar tümüyle halen giderilememiştir. Bölgede geçtiğimiz hafta yaşanan sel felaketi ise suyun yönetiminde yapılan yanlışlar ve tedbirsizlikler konularında yapılan yanlışlıkların bazılarını tüm açıklığı ile önümüze sermiştir. Ülkemizde de kullanılabilir temiz suyun yaklaşık % 70’i gıdalarımızın ana üretim kaynağı olan tarımsal amaçlı kullanılmaktadır. Gıdaya ve suya erişimin en doğal insan hakkı olduğu anlayışıyla, tarım ve gıda sisteminde yer alan tüm insanlara, su kaynaklarını ve suyu en uygun ve en tasarruflu biçimde kullanma sorumluluğunu vermektedir. Öte yandan, “su zengini” olmayan ülkemizin, gerçekçi önlemler alınmaz ise 2030 yılından itibaren “su fakiri” olacağı tahmin edilmektedir. Ancak, su kaynaklarının yönetimi ve korunmasının küresel çapta ele alınması gerekmektedir. Yakın gelecekte üzerinde en çok çatışmalar yaşanacak alanlar; iklim, enerji, gıda ve su kaynakları olarak öngörülmektedir. Bu nedenle kullanılabilir su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması, tam anlamıyla bir “var olma” meselesi olarak ele alınmalıdır. Bu kapsamda su kaynaklarının korunmasında; tüm bireylerle birlikte, başta su kaynaklarını kullanan işletmeler olmak üzere tüm resmi, özel, sivil toplum kurum ve kuruluşlarının, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların sorumlulukları söz konusudur. Hepimizin su kaynaklarının kullanımında ve su yönetiminde payımıza düşeni yapmamamız kaçınılmazdır. Bu nedenle su yönetimini, bilim temelli, katılımcı ve gerçekçi olarak yapmamız gereklidir. Halil AGAH-TürkMMMB Genel Sekreteri